Korona virüs en çok ateistleri mi etkiliyor?

Korona virüsün yayılmasıyla birlikte beklediğimizden çok farklı sonuçlar ortaya çıkmaktadır.

İlk olarak nerede ve nasıl başladığı anlaşılmaya çalışıldı; hastalar çoğaldıkça, insanlar üzerindeki etkisi ve en çok kimleri etkilediği görünmeye başlandı. Tıp uzmanlarından en çok yaşlıları ve kronik hastalığı olanları ciddi bir şekilde etkilediğini duyuyoruz ve tabii ki bu durum hepimize zor geliyor ve etkiliyor. Özellikle daha derin bir şekilde inceleyecek olursak o zaman pek aklımıza gelmeyen ama çok etkilenen bir grubun olduğunu görüyoruz. Kimler mi? Ateistler!

Şaşırtıcı bir şekilde bu dönemde ateizmin ansızın öldüğünü görüyoruz! Neden!? Bu virüsün ateizme saldırdığını, ilkelerinden birini ve dolayısıyla ateizmin temelini sarstığını görüyoruz! Bu virüs birçok fiziksel sıkıntıları hepimize getirse de ateistlere bunun yanı sıra daha çok felsefi açıdan ve ahlaksal açıdan sıkıntılar getirdiğini görüyoruz!

İngiltere’de yaşayan en ünlü ateistlerden biri olan Richard Dawkins, evren hakkında şöyle der: “Eğer gözlemlediğimiz evren aslında tasarlanmamış, amacı olmayan, iyi ya da kötünün olmadığı, acımasız bir kayıtsızlıktan başka bir şey değilse tam da beklediğimiz gibidir.”

Bu düşünce büyük sorunlar ortaya çıkarır. Eğer evrenimiz bu şekildeyse, yani acımasız, amaçsız, tasarlanmamış, üstelik iyi ya da kötünün olmadığı bir yerse o zaman insanların korona virüse karşı tepkileri bir hayli tuhaf, hatta yanlış sayılmalı! Çünkü tüm dünyada -ister ateistler, ister budistler, ister müslümanlar olsun- bu olayla herkesin ‘ahlâk diye bir şey yoktur’ düşüncesine tamamen ters davrandığını görüyoruz! Yine de bu düşüncenin doğru olup olmadığına bir bakalım.

İşte burada işin daha ilginç kısmı karşımıza çıkıyor… Bu virüs insanlığın göremediği şeyleri görmesini sağlıyor ve inancımızda da aynı şekilde kendimizi sorgulatıyor. Bu Korona virüs aslında herkes için ama özellikle ateistler için en büyük sorulardan birini, herkesin en derinlerde hissettiği bir soruyu, evrenin ve insanlığın temelini oluşturan sorulardan birisini sorduruyor: ‘‘Mutlak iyilik ve kötülük var mıdır?’’ Tabii ki ateistleri dinleyecek olursak ‘kesinlikle hayır’ derler. Çünkü mutlak iyilik ya da kötülükten bahsedersek, mutlak bir standarttan da bahsetmemiz gerekir. Yani bir Allah’tan…

Richard Dawkins ‘GEN BENCİLDİR’ adlı kitabında insanların nasıl evrimleştiğini anlatırken, genlerimizin bencil olduğunu ve sadece hayatta kalmakla ilgilendiğini söyler… peki, gerçekten öyle mi? İnsanların temelinde ahlâk yok mu? Bedenimiz sadece bir gen üreten bir araç mı? Evren’in temelinde bir tasarım, bir sebep, bir iyilik veya kötülük yoksa, o zaman ahlâk da olamaz!

İnsanların korona virüse tepkilerine bakacaksak, gündemde olan iki büyük sıkıntı ile yüz yüze gelince hepimizden uygulamamızı istedikleri şeyler vardır:

  1. Herkese virüs bulaşmasın ve özellikle yaşlı veya daha riskli grupta olanlar ölmesin diye hareket edecek miyiz?

  2. Ekonomik olarak tüm dünyada büyük zorluk yaşanıyorsa. İşsiz kalma veya iflas tehlikesinden kaçacak mıyız?

Dünya’nın ekonomisi çok etkileniyorken (örneğin Çin ekonomisinde, bu geçtiğimiz ‘çeyreğinde’ %-30’dan yani eksi yüzde otuz’dan fazla küçüldüğü tahmin ediliyor) aslında birçok kişi iş kaybederken, bencil genlere göre en çok kendimizi düşünmemiz, en güçlünün hayatta kalması refleksine göre çalışmaya devam etmemiz, özellikle mutlak bir ahlâk yoksa, dolayısıyla yaşılar veya daha riskli grupta olanların ölmesi ‘kötü’ değilse, çok doğru olmaz mı?

Dışa vurduğumuz ve eylem ortaya koyduğumuz şeyler aslında yüreğimizin en derinlerinde inandığımız şeylerdir! Eylemlerimizden daha iyi bir ölçü yoktur! Şu anda dünyada birçok ateist içgüdü olarak zayıf olanları veya yaşlıları korumayı seçmektedir! İşte ister istemez diğerkâmlık (başkalarının yararını da kendi yararı kadar gözetme) ortaya çıkıyor!

İnsanlığımızın doğasında ahlâkın var olup olmaması konusu bu günlerde yeniden gözümüze çarpıyor, çünkü bu dönemde özellikle yaşlılar ve riskli grupta olanlar için bütün dünya önlem almaktadır ve bunun ‘iyi’ olduğunu ilan etmektedir. Eğer buna karşı ‘bencil’ insanlar dolaşıp bu ‘iyi önlemlere’ karşı isyan ederse insanların çoğu onun yanlış yaptığını söyler!

Diğerkâmlık veya herhangi bir ahlâkî kararın kabulü için mutlak bir standarda başvurmamız gerekiyor: bir ahlâk kaynağına, diğerkâmlık ve sevgi, iyilik kaynağına… işte bu yüzden ateistler bu çelişkiyle yüzleşip ölmeye başlıyor!

Bu ikileme gelince ateistler çok baskı hissetmiyor mu!?… bir yanda, sebepsiz ve tesadüfen bir evrende ‘‘en güçlünün hayatta kalması’’ inancı var… diğer yandan sanki içgüdümüzde bambaşka bir güç çalışıyor. İşte zayıf veya ihtiyacı olanlara karşı sevgi ve iyilik göstermek refleksimizdir! Eylemlerimiz inandığımız şeyleri ortaya çıkarıyorsa, o zaman neye inanıyoruz?

En güçlünün hayatta kalması için herhangi bir ahlâk sistemine ihtiyacımız yoktur. Ateizm ahlâk hakkında bir şey söyleyemediği halde tabii ki ateistlerin ahlâk sistemleri vardır ve ateistlerin ahlâksız olduğunu söylemek tabii ki doğru değil. Ateistler de ‘iyilik’ yapar, hatta en çok ‘iyilik’ yapanlar da olabilirler. Ama eylemleriyle başka bir inancı savunmaktalar.

Ancak ‘doğal seçilim’ teorisini incelersek -tabii ki bir ahlâk gerçeği olmasa da- şimdiki ikilemle yüz yüze geldiğimizde, dünyanın ekonomileri çökmenin riski varken, ateistlere sorumuz şu: Neden? Neden iyilik yapalım ki? İyilik veya kötülük diye bir şey yoksa, sadece genimizin devam etmesini istiyorsak…

Bu yüzden bir virüsün yayılmasıyla ateistler belki en çok tehlikede olanlar olabilir!

Bu ikilem aslında insanlar için önemli bir durumdur… İnsanlıkta farklı olan ne var? Özellikle hayvanlardan bizi ayıran en önemli konularda biri, bu ahlâk içgüdüsüdür ve üzerinde burada yaptığımız gibi düşünebilmemizdir.

Tarihte tabii ki bugünkü duruma ters, bambaşka örnekler ile de karşılaşıyoruz… insanların inanılmaz kötülüğü seçtiği zamanlar! Örneğin 2. Dünya Savaşı’ndan sonra mesela nazilerin yaptığı ‘kötü’ işlere karşı çok ünlü, Nuremberg mahkemesinde karar verilen şeyler gibi. Nuremberg mahkemesinde çok ilginç bir karar verildi, tüm kültürlerin dışında hukuki olarak, yani evrensel kabul gören bir ahlâk kodu ilan edildi, Nuremberg kodu diye.

İnsanlar olarak trajedilerle yüz yüze gelince, bu temel soru göze yeniden çarpar! Özellikle insanlara değer vermemizin temelinin ne olduğunu ve neden önemli olduğunu düşünmek.

En tarihi ve bilinen hikayelerden bir örnek verecek olursak, Yaratılış kitabında Yaradan’ın insanı kendi suretinde yarattığı açıklanıyor [bir de erkek ve dişi olarak yarattığı söylenir], işte O’nun benzeyişinde yaratıldığından ve Yaradan öyle söylediği için yaratılış tamamen iyiydi, kötülük yoktu, her şey mükemmeldi. Ama sonra bir yılan insanlara yasak meyve verip onların “gözlerini açtı”! Âdem ve Havva uyandıklarında anında çıplak olduklarını fark edince, aslında kendilerinin savunmasız olduklarını -hem fiziksel hem psikolojik hem de ruhsal olarak çıplak olduklarını- anladıklarında hemen kendilerini savunmaya çalıştılar! O andan itibaren bu ikilem hep hissedilmektedir.

Yaratılıştan temel alarak ‘insanlık’ için böyle bir iyilik kaynağı varsa… ister istemez etrafımızda trajedi yaşandığında bu soruya döneriz ve ahlâk temelini ararız, çünkü ahlâkî ve manevî varlıklarız.

Bu krizde, çok eski bir gerçek ortaya çıkıyor, insanlar olarak varlığımızda en güçlünün hayatta kalmasından daha güçlü bir gerçek hissediliyor… Bu gerçek sevgidir!

Eğer gördüğümüz olaylarda ve hissettiğimiz duygularda mutlak iyiliğin var olduğu gerçeğini temel inancımızsa, o zaman alınan önlemler (özellikle yaşlılara ve daha riskli grupta olanlara yönelik) tam olması gerektiği gibidir! Çünkü insanlığımızın temelinde iyilik ve sevgi vardır! Bir başka insanı sevmem, benim evden çıkmamdan ve alışveriş yapıp güzel bir kahve içebilmemden çok daha değerlidir!

İyilik en zor durumda bulunana yardım etmek ister! Ancak sevgi bencilliği alt edebilir ve eninde sonunda kötülüğü yok edebilir! En büyük sevgi göstergesi bir kişinin kendisinden vermesidir, işte fedakârlıktır! İsa Mesih en büyük sevginin nasıl olduğunu söyler: ‘‘Hiç kimsede, insanın, dostları uğruna canını vermesinden daha büyük bir sevgi yoktur’’ (Yuhanna 15:13).

Ya insanların temelinde bencil gen var ya da daha güçlü bir gerçek olarak insanların en derinlerine sevgi yazılmıştır ve en karanlık anlarda daha parlak şekilde kendini gösterir!